Üzerinde yaşadığımız dünyanın gitgide büzüldüğü şu yıllarda yolculuk, seyahat sıradan uğraş: Birçok insan çalışmak, okumak, özellikle yaşam koşulları daha elverişli görünen bir yere sığınabilmek için çeşitli ülkelere boylanıyor. Çağdaş taşıt araçları yoğun önem topluyor. Kuşkusuz uçak bunların başında geliyor. Bir yılda bu yolcuların sayısı kimbilir ne denli! Terörizm korkusuna karşın. Tüm ülkelerde uçak yolculuğu yapanların sayısı milyar dolaylarında olmalı. Tren, otomobil, otobüs, vapur ve uzay yolculuğu yapanları da saydığımızda, insanlık ailesinin çok önemli bir kesimi yolculuğu benimsemiş. Eskiden herkes yerli yerinde işi gücüyle uğraşırken, günümüzde ticaret, eğitim, çeşitli sporlarda birleşim hep seyahatle oluyor.

En iyi bilinen alışkılardan biri oldu seyahat. Yığınsal iletişim çağında yeryuvarlağı sanki bir köye dönüşmüş! Dünyanın en ırak köşesindeki bir gelişimi aynı gün televizyon ekranında seyredebiliyor, üzerinde tartışma yapıyoruz. Birçok kişi ulusal sınırların ötesinde yaşamaya alıştı. Uzayla bildirişmenin gerçekleştiği şu dönemde ademoğlunun köyü, kasabası, kenti dışında bilgi edinememesi kendini zoraki bilgisizliğe vermek türünden çok üzücü bir görünüm sayılmaz mı? Bundan da kötüsü, bireyin günahlılık kutsallık, geçicilikkalıcılık üzerinde bilgisiz ve ilgisiz kalmasıdır.

Bir seyahat sonucu yaşama gözlerini açtın. Yine bir seyahat sonucu yaşamdan sonsuza göçeceksin. Kısa bir yolculukla ana rahmini bırakıp dölüt durumundan doğal insan durumuna geçtin. Başka bir yolculukla buradan sonsuzluklar ülkesine gideceksin. Bu iki yolculuktan geçmeyen insan yoktur. Genellikle seyahati seven ademoğlu bu önemli yolculuklara niçin aklını yormaz? Niçin ilk ve özellikle son seyahatin üzerinde durmaz? Niçin bunlarla ilgili yakışık soruları sormaz?

Doğum gününde anılan yolculukla insanlık ailesine katılan, ölüm denen yolculukla toplumundan ayrılan ademoğlunun düşüncesini özellikle bu iki yolculuğa çevirmesi, şu kısa yaşam süreçince geçen her yolculuğu bu iki yolculuğun ışığında düşünmesi gerekmez mi? Seni dünyaya getiren kısa ama çok önemli yolculuğun nedenlerini düşündüğün oldu mu? Niçin varım? Gerekli amacı öğrenebildim mi? Bu varlığın sonrası ne olabilir? Nasıl öleceğim? Yaşamımın anlamı nedir? Bunu sağlıklı biçimde nasıl değerlendirebilirim? Şu güvensiz dünyada yaşamımın güvenini nerede bulabilirim? Bu tür köklü sorularla boğuşabildin mi? Belki çok, belki de az seyahat edenlerdensin. Ya da hiç seyahate çıkmazsın. Ama biri geçmiş, öbürü gelecek olan iki seyahatten kaçamak bulamazsın. Onlarla çok yakından ilgilenmeye zorunlusun.

Amaçsız bir yolculuk düşünülemez. İş güç seyahatine çıkan, işiyle ilgili konuları kovalar. Hastalık nedeniyle yolculuk yapan, sağlığına gerekli çözümü arar. Tatil yolculuğuna çıkan, tatil yapar. Uzay yolculuğuna çıkan çok önemli araştırmaları kovalar. Bunlara karşı, işsiz amaçsız dolaşana boş gezenin boş kalfası demişler. Öyleyse yaşam yolculuğunda amacın nedir? İnsanlık ailesine katılan her can, onun dinçliğini artırmak, ya da sarsıntılarını çoğaltmak doğrultusunda olumlu olumsuz katkıda bulunur. Tanrı Sözü’ndeki açıklama şudur: „İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz, kendisi için ölmez“ (Romalılara 14:7). İnsanlık soyuna, toplumuna, dar çerçevene, ailene katkın nedir, ne olmalı? Yaşam yapıcılığının anahtarı nedir?

İleride birgün ölmek için ilk yolculuğu yaptın. Doğal insanın kestiremeyeceği parlaklıklarla dolu ölümsüz yaşama kavuşabilmek için, güvenlikle beliren yolculuğu özlemen gerekmez mi? Istıraba sıkıntıya doğdun, sonsuzun görkemine ilerleten yolu aşmak hakkın ve seçimin. Çürüyeceksin; çürümezliğe kavuşmak senin istemine bağlı.  Özgün ve kalıtımlı günahla dünyaya geldin, günahtan kesin özgürlük bulmuş ortamı ve bedeni özlemen insansal kararına bağlı. Umursamazlık etme!

Yaratan, insanın ilk yolculuğuna şöyle değinir: „Yüceliğim için yarattığım, kendisine biçim verdiğim, evet onu varlığa getirdiğim, adımla çağrılan her insanı getir, diyeceğim“ (Yeşaya 43:7). İlk yolculuğun nedenini, Yaratanı’nı yüceltmek, O’nun kayrasıyla iyiliğini yaşam boyu varlığında sergilemek, ululuğunu belgelemekte tanı. Ama bu yolculuk bitecek ve Tanrı seninle ilgili buyruğu bildirecek: „Getir!“ İşte o gün son yolculuğa çıkacaksın. Dönüşü olmayan yolculuktasın. Tek güvenlik pırıl pırıl güneşte parlayan hedeftedir. Egemen gücünü belirgin dille tanıtan Mesih’in sevgi çağrısı herkesedir. İlk yolculuğun gidişini nasıl bütünleyeceğine bağlıdır, ikinci yolculuğunsa bunun getireceği sonuca.

Sabah takvimin yaprağını yırtın mı? Düşüncen nerelere yöneldi? Elinde geçersiz bir bilet bulunduğu tartışılamaz. Yolculuğun bundan sonrasına bakıyor, nereye gittiğini kestiremiyorsun. Kullanılmamış biletlerin tarihi belirgin. Nereye gideceğin bu biletleri tanrısal kavramla, akıllılıkla değerlendirmene bağlı. Yöntemsiz, amaçsız, yeteneksiz varlığı esenliğe yönlendirebilen İsa Mesih şöyle seslenir: „Yol da, gerçek de, yaşam da Ben’im…Dünyaya ışık niteliğinde geldim. Bana iman eden karanlıkta kalmasın diye“ (Yuhanna 14:6; 12:46).

Atamız İbrahim Tanrı’yla yolculuğa çıktı. Bu da ne demek? O bir Mezopotamyalı’ydı. Put yatağı UR kentinde doğup büyüdü. Buradaki bozukluk düzensizlik melekleri ağlatacak türdendi. Tanrı İbrahim’i böyle çürük bir toplumdan kendisine çağırdı. Ona şu buyruğu verdi: „Ülkenden, akrabanın yanından, babanın evinden ayrıl; sana göstereceğim ülkeye git“ (Yaratılış 12:1). Toplumun önde geleni. İşi gücü tıkırında, herkesçe sayılan bir insan. Daha birçok özelliği var.. Böyle birine bambaşka bir yola girmesi buyruluyor. Güvencesi ne? Günahlı yaşamı arıtan, kutsallık yöntemini çizen diri Tanrı’nın Sözü’ne iman etmek O’na kesenkes güvenmek.. Bu, din öğretilerine üstünkörü teslim olma değil!

Tanrı’nın buyruğuna uyan İbrahim günah yatağı UR’u geride bırakıp yaşamının en önemli yolculuğuna atıldı. Taşıt aracı deveydi. Ama İbrahim bu çetin yolculuğa tek başına çıkmadı. Onu çağıran diri Tanrı beraberinde gidiyordu. Sadece imanla bilinebilen Dost: „İbrahim çağrıldığında miras alacağı yere gitmek için imanla Tanrı buyruğuna uydu ve nereye gittiğini bilmeden ülkesinden ayrıldı. İmanla, vaat edilen toprakta, yabancı bir ülkede uyruksuz biriymiş gibi konukladı. Aynı vaadin miras ortakları olan İshak ve Yakup’la birlikte çadırlarda yaşadı“ (İbranilere 11:8,9). Tanrı ‚Dostum İbrahim‘ diye çağırdığı bu tarihsel insanı, günahlıyı kayrayla doğru kılana iman ettiğinden arıttı, hem de doğrulukla donattı (bkz, Yaratılış 15:6; Romalılar 4:20-22; Yakup 2:23), onun somut imanını değerlendirdi.

Tanrı’yla birlikte yolculuk etmek, yaşamda her çeşit günah ilişkisini kökten kesmektir. Tanrı yaşam kutsallığını değerlendirenlere, onu sevenlere yol arkadaşlığı eden, o yolculuğa kutluluk katandır. Günahlı ademoğlunun temel bunalımı, Tanrı’ya inandığını belirtirken iblisle yol arkadaşlığı etmektir. Öyle ya, güncel iş ve alışkılar her çeşit yalanla dolanla, çıkarcılıkla, cinsel düzensizliklerle, insan kardeşin hakkını çiğnemekle ve bu sıradan bir sürü sinsilik ve kuzrnazlıkla dolup taşarken, o insanın yol arkadaşı şeytandan başka kim olabilir? Kutsal Kitap’ta tanrısal yargı şöyle belirtilir: „Bilmezler ve anlamazlar. Karanlıkta gezmekteler…Kötülerin yolu koyu karanlık gibidir. Niçin sürçtüklerini bilmezler“ (Mezmur 82:5; Meseller 4:19). Hiç kuşkusuz onlara kutsal bir yol arkadaşı gerek. Din bağlantısının ötesinde.

Tanrı kendisiyle yolculuk etmenin mutluluğunda yaşayana ilişkin şu tanıklığı duyurur: „Onunla antlaşmam yaşam ve esenlikti…dudaklarında haksızlık bulunmadı; benimle esenlikte ve doğrulukta yürüdü, birçok kişiyi kötülükten döndürdü“ (Malakya 2:6,6). Bu köklü gerçeğe bağlılığı yaşamın amacı edinen Davut peygamber şu tanıklığı vurgular: „Kayran gözlerimin önündedir; Senin gerçeğinde yürüdüm…Ya RAB, yolunu bana öğret. Senin gerçeğinde yürüyeyim“ (Mezmur 26:3; 86:11). Güvenlikli yolculuk doğrultusunda sunulan duadaki yakarılar belirgindir: Kayra, eğitim, gerçek.. Günahlı insan yaşam boyu sürçer, sendeler, kösteklenir. Eğri yönteme sadece Tanrı’nın kayrası (inayet) düzen getirir. Tanrı’nın arıtması dışında sağlıklı yolculuk olamaz. Ve bu yolculukta sürekli Tanrı eğitimi.. O’nun hiç değişmeyen gerçeğinden beslenen, buna dayanan göksel eğitim..

Musa peygamber toplumunu kölelikten kurtarınca Tanrı’yla yolculuğa çıktı, güngünden O’nun desteğine, iyiliklerine tanık oldu. Bu yolculukta Tanrı Musa’yla toplumuna göklerden ekmek verdi, çölde su kaynakları açtı, giysilerini pabuçlarını eskimekten korudu; düşman onları yıkamadı. Musa ölümünden önce Tanrı’yı şöyle yüceltti: „RAB Sina’dan geldi…Sağında onlara ilişkin ateşli ferman vardı…Sığınacağın yer öncesiz Tanrı’dır. Öncesiz pazılar seni taşıyor…Yardımının kalkanı, görkeminin kılıcı olan RAB tarafından kurtarılmış toplum, ne mutlusun! Kim benzer sana?“ (II Yasa 33:2,27,29). Din biçimleri değil, sevgi yolculuğu..

Tehlikeli yollarda tek başına gezinmeyi benimseyen düşünülebilir mi? Şu güvensiz, sevgisiz dünyaya diri Tanrı’nın kurtarmalık olan sevgisiyle gelen kurtarıcı İsa Mesih’i tanıyıp, O’nu yol arkadaşı seçmenin mutluluğu parlak gönenç, sağlam güvendir. Yeşaya peygamber buna şöyle tanıklık eder: „Zayıfa güç sağlar, bitkinin gücünü artırır. Gençler bile zayıf düşer, yorulur. Yiğitler tümden düşer. Ama RABBİ bekleyenler güçlerini tazeler, kartallar gibi kanat gerip yükselirler. Seğirtirler, yorulmazlar. Yürürler, zayıf düşmezler“ (40:29-31).

Tanrı insandan ırakta değil. Kurtarıcı Mesih’in kişiliğinde insan bedeniyle aramıza geldi, dertlerimize acılarımıza katıldı, o parlak yaşamın doruğunda günahlarımız için kurtulmalık olarak öldü. Mesih şunları bildirir: „Ben dünyanın ışığıyım. Ardım sıra gelen yaşam ışığına kavuşacak, hiçbir durumda karanlıkta dolaşmayacak…Işığa sahipken yürüyün ki, karanlık sizi basmasın…Ben iyi Çoban’ım. İyi Çoban koyunlar yararına canını verir…Koyunlarım sesimi işitirler, ben de onları tanırım; böylece ardım sıra gelirler. Ve ben onlara sonsuz yaşam veririm“ (Yuhanna 8:12; 12:35,36; 10:11,27,28). İsa Mesih’i kurtarıcı ve yol arkadaşı olarak seçmek, yaşamın-sonsuzun parlaklığını görmektir; bunun gönencini bulmaktır.