Nereden geliyorum? Neden buradayım? Varlığım bir raslantı sonucu mu? Evrimin uzun zincirinde basit bir bakla mı? Bugün var yarın yok türünden bir rüya mı? Değilse, amaçlı bir atama mı? Kişiye çok ilginç bir soru doğrultulmakta: „Yaşamınız nedir ki? Çünkü bir süre görünen, az sonra görünmez olan buharsınız“ (Yakup 4:14). Davut Tanrı’ya içtenlikle seslenir: „Göklerine, parmaklarının işlerine, yerine koyduğun ayla yıldızlara bakınca, ‚İnsan nedir ki onu anasın?‘ dedim. ‚Ademoğlu nedir ki onunla ilgilenesin?'“ (Mezmur 8:3,4). Nicelerin varlığı düğümlerle kaplı.
Her yapıtın bir yapanı olduğu gibi, insanın da bilgin bir Yaratan’ı var. Kimisi evrim (evolüsyon) yoluyla geldiğine inanır, kimisi kader veya ruh sıçraması (yeni bedene girme) yoluyla, başkaları azıcık kan pıhtısıyla ya da bu sıradan ayrıntılı sonuçlama eylemleriyle oluştuğunu. Pek çok kişiyse konuya ilgisiz tutum takınır. Yarattığı insana yaşam soluğunu üfleyen Tanrı ona başka özelliklerini de verdi: Sonsuz boyu kalıcılık, yaratıcılık, yapıcılık, yararlılık, iyilik, sevecenlik, vb. O seni niçin yarattığını şu özlü sözle anlatır: „Yüceliğim için yarattığım, kendisine biçim verdiğim, evet, onu vücuda getirdiğim, adımla çağrılan her insan!“ (Yeşaya 43:7).
Sınırsız yetkisi kapsamında, bedeninle ruhunla kendisini yüceltmeni özlüyor. Varlığını anlamsız, amaçsız, önemsiz bir yaşam ortamında görmekteysen ya da kader kısmet varsayımlarıyla oynamaktaysan, Tanrı esiniyle verilen bilgiyi değerlendir, nereden ve niçin geldiğini, önemini, neden var olduğunu yolculuğunun şaka kaldırır yanı olmadığını bil. Bu gerçeği kavramaktan daha üstün yarar düşünülemez.
Sonsuzlar sonsuzu var olan Tanrı yeryüzünde sana da kısa bir süre atadı. Yarınını bilememenin bulutlarını çevrene saçtı, seni de herkes gibi değişim yaşamına koydu. Bu süre içinde neler yok! Başarısızlık, bozukluk, düzensizlik, işsizlik, zenginlik, düşmanlık, yalnızlık, hastalık, acı çekicilik, uykusuzluk ve en sonunda herkesi bağrına basan ölüm. Ne der Kutsal Söz: „İşte günlerimi bir karış ettin; yaşamım da Senin önünde bir hiç gibidir. Şüphe olabilir mi? Herkes bir gölge gibi yürür. Kuşkusuz, boşa çabalıyorlar. Ademoğlu mal biriktirir, ama onu kim toplayacak bilemez…Çünkü günlerim duman gibi yanmakta…Gece gündüz gözyaşlarım bana besi oldu“ (Mezmur 39:5,6; 102:3; 42:3). Budur yaşam özetlemesi.
Elverişsiz uğraşlarla boğuşursun. Göründükten sonra kaybolan buharsın. Belki sorarsın: Yeryüzüne doğmamın anlamı var mı? Tanrı’nın insana verdiği önem Kutsal Söz’de şöyle sıralanır: 1. Onu meleklerden biraz aşağı kıldın, 2. Yücelik ve onur tacını ona giydirdin, 3. Ellerinin işleri üzerine ona egemenlik verdin (Mezmur 8:5-8). Kurulu düzende bir atomcuktan küçüksün. Varlığın din, töre, görenek bağlantılarından daha önemli. Seni meleklerden azıcık geride yarattı O. Yaratan, Yaratık, Kurulu Düzen.. Özdeksel dünyayla ruhsal dünyanın sınırındasın. Fiziksel nesneleri kullanır, bir yandan da ruhsal değerleri ararsın. Yücelik ve onur tacı senindir. Yaratan’ın özel ilgi odağısın. Günahtan arıtılmış yaşam, şimdiden cennetin gönencindedir.
Belki yoksul bir ailede doğdun, belki de eğitim olanağı bulamadın, belki bir sürü acı ve ıstırapla boğuşmaktasın. Ya da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğusun; paranı, zamanını, olanaklarını nasıl kullanabileceğini kestiremiyorsun. Dur anımsa! Yaşam gizi anlamsız kördöğüşü değil. Yaratan her varlığa kendi sevgisinden kaynaklanan ilgiyi gösterendir. İnsanı kurulu düzenin doruğunda tutan Tanrı onu benzeyişinde, öz niteliğinde yarattı. Eyub peygamberin sözleri niçin senin de yaşam ilken ve yöntemin olmasın? „Soluğun bende kaldıkça, Tanrı’nın Ruhu da burnumda oldukça, dudaklarım yalan söylemeyecek, dilim de aldatı kullanmayacak“ (Eyub 27:3,4).
Varlığının gizini düşünmeye başla. Yaşamının amacını bütünleyebiliyor musun? Günlerinden nasıl bir yararlılık çıkarabiliyorsun? İnsan kardeşini ne biçimde etkiliyorsun? Onun mutluluğuna mı ıstırabına mı, sevinmesine mi dövünmesine mi katkıda bulunuyorsun? Geride nasıl bir iz bırakıyorsun? Yaşamınla kimleri isteklendiriyorsun? Gelişinde hiçbir etkin yokken, çıkışında nasıl bir etki bırakabileceksin? Bugünün, yarının parlak mı? Ya sonsuzun? Bu sorularla boğuşarak yeryuvarlağında bir konuk olmanın gizini tanıman gereklidir. Kutsal Söz’de düşünülmeye yaraşır bir anımsatma vurgulanır: “İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz, kendisi için ölmez”(Romalılar 14:7). Tarihte salt İsa’dır bunu sergileyen: “…Beni seven ve benim için canını veren Tanrı Oğlu… O herkesin yararına öldü. Öyle ki yaşayanlar bundan böyle kendileri için değil, onların yararına ölüp dirilen için yaşasınlar” (Galatyalılar 2:20; II Korintoslular 5:15).
Kral-peygamber Davut’un oğullarından biri ağır suç işlemiş, kaçmış, başka ülkeye sığınmıştı. Davut onu bağışlayamıyordu. Kral’ın bir yakını Tekoa köyünden çok akıllı, anlayışlı, dilde yetenekli tanrısayar bir kadını barış uygulayıcısı olarak Kral’a gönderdi. Sıradan sayılan bu kadın öylesi bilgelikle konuştu ki, Davut’un duygusunu etkiledi, kararını değiştirdi. Akıllı kadın kocaman krala şu vurgulamayla evrensel ilkeyi anımsattı: „Hepimizin ölmesi kararlaştırılmıştır. Yere dökülen ve bir daha toplanamayan su gibiyiz. Ama Tanrı canı çekip almaz. Sürdüğü insan kendisinden ırağa atılmasın diye çözüm tasarımlar“ (II Samuel 14:14).
Yaşamın çetin sorunlarından, belki de en önde geleni sağlıklı, uyumlu insan ilişkilerini gerektiği gibi başarıya getirememektir. Kişi çoğu kez birini af edemez ya da kendisi af edilmez. Af edilmeyen insan kardeş aklın derininde sürgüne gönderilmiş biridir. Senin yaşamında da böyleleri bulunur herhalde. Ne var ki, bozukluklar zinciriyle sımsıkı bağlı ademoğlu Tanrı katından sürgünlüktedir. Sürgün kişi hergün her an sürgündedir. Nereye gideceği belirsiz, yaşam boyu hep sürgün..
Ama Tanrı sevgidir. Günahlının sonsuz boyu sürülmüş kalmasını değil, şaşırtıcı bir bağışlamalıkla kendi konutuna getirilmesini tasarladı. Nereye gidiyorsun? Suçu nedeniyle sürgün edilen, „Hiçbir yere!“ demekten başka ne diyebilir? Tekoalı bilgin kadının belirttiği gibi.. Yaratan herkesin kutsal yasaları çiğneyerek günlerini yıllarını hak edilmiş bir sürgünde geçirdiğini belirtmekte. Sen de kendi günahının neden olduğu sürgündesin. Buradan parlak sonuca ulaşamazsın.
Sürgün edilenin geri getirilmesi yüksek afla gerçekleşir. Tanrı’nın zedelenen adaleti, bir yana itilen yasaları hak, hak diye bağırmakta. Ademoğluna sevgiyle seslenen Tanrı göklerden gönderdiği Mesihi’ni haçta işkenceli ölüme sürdü. Bağışlanarak Baba evine getirilesin diye.. Tekoalı kadın en etkin eğitici gibi sana da konuşmakta: „Tanrı canı çekip almaz. Sürdüğü insan kendisinden ırağa atılmasın diye çözüm tasarımlar.“ Tasarımladığı çözüm seni de kucaklamakta, yaşamını da içermekte.
Ölümün hızla yaklaştığını düşünen, Tanrı’nın kayrasını yaşamında değerlediren Davut şöyle dua eder: „Ya RAB, Senin önünde geçiciyiz, tüm atalarımız gibi konuklarız. Yeryüzündeki günlerimiz gölge gibidir. Kalış yok“ (I Tarihler 29:15).
Başka bir peygamber, Eyub da yine insanın çaresizliğini dile getirir: „Günlerim dokumacının mekiğinden daha hızlı. Bir umut olmadan geçip gitmekteler“ (7:6). Ölümünün çok yakın olduğunu anlayan kral Hezekya Tanrı’ya şu sözlerle yakınır: „Konutum yerinden kalktı; çobanın çadırı gibi yanımdan ayrıldı. Yaşamımı bir dokumacı gibi sardım; O beni dokuma tezgahından kesecek. Sabahla gece arasında beni sona erdireceksin“ (Yeşaya 38:12).
Kısacık yaşam süresinde nicelerin kovalayışı gelip geçici, kalıcılığı olmayan değerlerde. Bugünden yarına gününü gün edenlerin sayısı çok yüksek. Rahat, konfor, zevk, eğlence, biraz da dinsellik ön sırada mı? Yaşam felsefen bu noktada odaklanıyorsa nereye gittiğini bilmeyenlerdensin. Olabilir ki sağlığın, gelirin, güvenliğin, mevkin tümü de tıkırında. Korkun kuşkun yok! Belki gençsin, dinçsin, çekicisin, sporcusun ve daha neler değilsin! Ama bugünün ötesi ne der? Yarınından güvenin var mı? Şu çalkantılı korkulu dünyada hangi dala sarılmaktasın? Bunalımlar zinciri giderek uzamakta. Yaşam en ucuz nesneye dönüşmüş. Güvenliğin kaçtığı ortamdasın. Soracağın soru şu olsun: Nereye gidiyoruz? Ya ben?
Kral Süleyman altın ilkeyi şöyle vurgular: „Doğruluk yolunda yaşam vardır; ama kötünün yolu ölüme gider“ (Süleyman’ın Özdeyişleri 12:28). Ademoğlunu özgürlük armağanıyla donatan Yaratan’ın çağrısı her cana belirtilmekte: „Önüne yaşamla ölümü, kutlulukla laneti koyduğuma göklerle yeryüzünü sizlere karşı tanık tutuyorum. Bu nedenle yaşamı seç“ (Yasanın Tekrarı 30:19). Yaşam boyu sen de birçok seçim olanağıyla karşılaşmaktasın. Tüm seçimler karşısında ön sırada beliren seçim, yaşamın geleceğiyle ilgili olanıdır. Nereye gitmekte olduğunu ancak bu kesinleştirebilir. Buysa en yararlı, en sağlıklı kararın olabilir.
Yaşam doğruluğunu ön sıraya almayı amaçlayan seçim nasıl yapılacak? İsa Mesih için kullanılan adlardan biri ‚Yaşam Başkanı‘ dır. O’nun başka adları, ‚Kurtuluş Başkanı, Hak Olan‘ dır. Hak Tanrı’ya götüren yol yöntem hakça seçimi bilen ve değerlendiren insanın seçimidir. İsa şu kesin çağrıyla seslenir kadına erkeğe, „Yol da, gerçek de, yaşam da Ben’im. Ben aracı olmadıkça kimse Baba’ya gelemez“ (Yuhanna 14:6). Ve görüşsüz, mantıksız insanlığa gelişinin nedenini belirtir: „Ben onlarda yaşam olsun, hem de bol yaşam olsun diye geldim“ (Yuhanna 10:10). Yön açan, kendisi Yol olan kurtarıcı İsa Mesih’e ilişkin Tanrı tanıklığı şudur: „Her varlığa yaşam veren O’ydu ve yaşam insanların Işığı’ydı“ (Yuhanna 1:4). „Tanrı yüceliğinin parıltısı, Tanrı’nın öz varlığı niteliğinde olan..“ (İbraniler 1:3). Nereden ve niçin geldiğini kestirememek, nereye gittiğini bilememek acıklıdır. Kurtuluş ve Yaşam Başkanı’ndan başlayan, sonsuzun parlaklığına götüren hak yol açıkken..