Hayretlerini her kezinde dile getiren öğrencileri İsa’ya ilginç bir soru doğrulttular: „‚Göklerin hükümranlığında en üstün olan kimdir?‘ O da küçük bir çocuk çağırdı, onu ortalarında durdurup şöyle dedi: ‚Doğrusu size derim ki, durumunuzu değiştirip küçük çocuklar gibi olmazsanız, hiçbir koşulla göklerin hükümranlığına giremezsiniz. Bu nedenle, şu çocuk gibi kendisini alçaltan kişi göklerin hükümranlığında en üstün olandır. Her kim benim adıma böyle bir çocuğu kabul ederse beni kabul eder'“ (Matta 18:1-4). İsa bu düşündürücü yanıtla insansal görüşün tanrısal ilkelere ne denli ters düştüğünü belirtir. Gerçek bu değil mi? „‚Çünkü benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollanız benim yollarım değil‘ diyor RAB. ‚Çünkü gökler nasıl yeryüzünden yüksekse yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim sizin düşüncelerinizden yüksektir'“ (Yeşaya 55:8,9).
Yücelerden insan bedeninde aramıza gelen Tanrı Oğlu Mesih, insansal kavramla köklü çelişki oluşturan tanrısal gerçekleri açıkladı. Öncekilerin geçiciliğini sonrakilerinse kalıcılığını belirtti. Birkaçını okumak bilgiyi genişletir (bkz. Matta 5:39,44,24,28,34,37; 6:6,24b,33; 7:13-15). Akla bir soru gelebilir: İsa neden çocuğu büyüklere örnek kıldı? Hükümranlığına girmek için çocuğa benzer olma gereğini niçin vurguladı? Onlara benzer olma çağrısı nasıl anlatılabilir? Çocuklarla ilgili özelliklerin ön sırasında merakları dikkatimizi çeker. Bir çocuk sormuş: „Baba her şeyi Allah yaptıysa, Allah’ı kim yaptı?“ Çocuk çevresindeki gizemli dünyaya yaklaştıkça bunlar ha babam onun merağını kurcalar.
Çocuğun aklı, soruları-gerçekleri araştırarak bulmanın örneği ve yöntemidir. Yaratan düşünen akla araştırma-bulma yeteneğini koydu. Filozofların babası Sokrates boşuna dememiş: „Dikkatle araştırılmayan yaşam yaşanmaya değmez.“ Her konuyu ve sorunu enikonu araştırmaksızın uygarlığın, çağdaşlığın böylesi ilerleyişi gerçekleşebilir miydi? Çocuğun aklına-yüreğine araştırma merağını koyan Yaratan, bireyin her tür kalıpçılık ve biçimcilikten sıyrılıp mezara varıncaya dek araştırıcı olmasını buyurur. İlgilenme, çocuğu büyüleyici ufuklara götürdüğü gibi seni de parmağını ısırtan aşamalara yükseltebilir.
Buna ters düşen tutum inanılan Tanrı’nın kişiliğini, niteliğini, düşüncelerini, tasarılarını araştırmaya katlanamayanın hazırlop din katılığına düşüşüdür. Tanrı’ya da, kişiliğe de en büyük haksızlıktır bu. Normal çocuğun araştırması gün geçtikçe yoğunlaşır, yönlenir, yenilenir. Doğa kendini yenilemeseydi durumumuz ne olurdu? Öncesi olmayan diri, seven Tanrı’yla ilişki tazelik ve canlılık getirmezse, insan makineleşmiş bir varlığa, bayat suyla dolu havuza dönüşür. Makinenin dişleri sadece programlaştırıldığı düzende işler. Çocuk hepimize makine benzeri olmamanın anımsatıcısıdır. Ne yazık! Her yanda milyonlarca çocuk tekerlemelerle, ezbercilikle eğitililiyor. İsa Mesih önümüzde yaşam pınarını açtı. Bu çağrı değerlendirilmezse tüm varlık çöl monotonluğunda bocalar ve yol yapmaya çabalar.
Çocuk merak ve hayranlık örneğidir. Bu yüzden Mesih düşünen kişiyi çocuğa benzemeye çağırır. Çocuk alçakgönüllülüğün betimidir. Bencilliğin varlığa egemen kesildiği egotik insan sinirlenir, öfkelenir, hınç taşır, kötü dil kullanır. Gururu zedelenince ne ettiğini bilmez! İnsan soyunun en önemli parçası olan çocuk da elbet günahlılıktadır. Ne var ki, incinmesini hemen unutuverir, güler, sever. İsa’nın çocukluk çağına ilişkin geniş bilgimiz yoktur. Yazar Luka, sadece bir olayı anlatır (bkz. Luka 2:40-52). Bu parçayı okuyan orada örnek çocuğun eğitimini, ilgisini, çekiciliğini görür. Çocuk İsa’dır büyüğü-küçüğü hayranlığa, günahsız insanın özelliğine götüren, herkese olanaklar kapısını açan.
Dilde, çocuk gibi sevinmek sözü çok iyi bilinir. Gelgelelim kudurgan çağımızda ne çocuğun sevinci kaldı, ne de büyüğün. Sevincin yerini hüzün, gözyaşı, korku almış. Oysa Mesih’in kişiliğinde herkese sevgiyle yaklaşan Tanrı, kadını erkeği O’ndan kaynaklanan yaşam pınarına, göksel sevince çağırıyor. Şu karanlık, adaletsiz yeryüzünde hiç son bulmayan barışın ve esenliğin kaynağı salt O’dur. Yürekleri ayna gibi bilen Mesih insanın tasarılarını, orada gelip geçenleri hep tanır: „İsa kendini onların isteklerine bırakmadı. Çünkü hepsini tanıyordu. İnsana ilişkin kimsenin tanıklığına gereksinimi yoktu. Çünkü insan yüreğinden geçenleri biliyordu“ (Yuhanna 2:24,25). Mesih Tanrı hükümranlığına girebilmek için kökten değişmeye gereksinimli insanı küçücük çocuk gibi başka bir doğuşa çağırır. Dikkat edilsin, bu fiziksel doğuş değil ruhtan ve sudan oluşan yeni doğuştur. Yukarıdan doğuşun yersel doğuştan apayrı bir sonuçlama, Tanrı’nın gerçekleştirdiği doğaüstü, fizikötesi bir aşama olduğunu İsa belirgin dille anlatır (bkz. Yuhanna 3:1-8).
Tanrısal gerçekleri fiziksel benzetilerle açıklayan İsa, Tanrı hükümranlığına girme koşulunu küçücük bir çocuğa benzerlikle betimler. Simgeler kullanarak açıklanan gerçekler kafaya daha kolay yerleşebilir. Bu nedenle Mesih güncel hayattan aldığı örneklerle konuşur. Bu ilke gereğince Tanrı hükümranlığına Tanrı kayrasıyla, tanrısal bütünlemeyle girilebildiğini belirtir. Kutsal yaşamını tüm insanlık için kurtarmalık kılan Rab İsa Mesih, tanrısal hükümranlık kapısının kendisine iman eden herkese açık olduğunu kesin dille duyurur.
Hükümranlığın kapısından sadece alçakgönüllü kişi girebilir. Mesih’in herkese anımsattığı köklü gerçek, çocuğun bu özelliğidir. Çocuktan öğrenilebilecek önemli derslerden biri.. Kendisini alçaltmayan, o parlak hükümranlığın dışında kalır. Gururlu, kurumlu ve büyüklenendir o. Nasıl? Dinsel başarıları, uygulanan icapları, ardı arası kesilmeyen sevapları, vb. Bu kişi dışarıda kalmıştır. Hak Tanrı’yla alışveriştedir o: Suçum var ama şunları sunuyorum; gel beni bağışla dercesine! Günaha suç katmaktır bu. Tanrı’nın sonuçladığı arınma ve kurtuluş armağandır, kayrayladır. Mesih’in bağışlamalık kanıyladır.
„Tanrısal Söz beden oldu, kayra ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı“ (Yuhanna 1:14). Hiç yozlaşmayan, değişmeyen sevgi beden kuşandı özel bebek durumunda yeryuvarlağına indi. Sadece O, kayra ve gerçekle dolu özellikleri taşıyarak insanlara yaklaştı. Görkemli niteliklerinden biri sevgi olan Tanrı bu şaşılacak sağlayışı her cana eliaçıklıkla uzattı. Dünyaya çocuk olarak gelen gelişen İsa bir çocuğu örnek tuttu, Tanrı’yla sonsuz ilişki gereğini insanlara bununla tanıttı. Konuya yüzeysel açıdan eğilen, dikkatini fiziksel sağlık, gürbüz beden, eğitim, iş, evlilik türünden gereklere doğrultur. Bunlar elbette yerine göre gerekli. Ama Mesih çocuğun tüm kişiliğiyle ilgilenir. Soyumuzun Tanrı karşısında ağır yükümlülüğünü omuzlarında taşıyan İsa bilgiyle, iyilikle dolarak büyüdü, örnek çocuğu kendi kişiliğinde insanlığa tanıttı. O hem eğitim gördü, hem de Meryem’in eşi Yusuf’un marangoz tezgahında çalıştı; emekçi kuşakla özdeşleşti.
Yeryüzünde herkese hizmet etmekteyken çocukları dışta bırakmadı. „İsa’nın yanına dokunsun diye küçük çocuklar getirdiler. Ama öğrenciler getirenleri payladılar. İsa bunu görünce kızarak, ‚Çocukları bırakın bana gelsinler‘ dedi. ‚Onlara engel olmayın. Çünkü Tanrı hükümranlığı böylelerindir. Doğrusu size derim ki, Tanrı hükümranlığını bir çocuk gibi kabul etmeyen, ona hiç giremez. Sonra çocukları kolları arasına alıp ellerini üstlerine koydu ve onları bollukla kutsadı… Bana iman eden şu küçüklerden birini kim suça sürüklerse, boynuna iri bir değirmen taşı bağlanıp denize atılması kendisi için daha iyidir“ (Markos 10:13-16; 9:42). İsa onların oyunlarını izledi, hatta sürtüşmelerini konu etti (bkz. Luka 7:3). Bir çocuğun yanında taşıdığı yedi ekmekle birkaç balığı çoğaltarak açık alanda binlerce kişiye tanrısal mucizeyle bol yiyecek sağladı, unutulmayan ziyafeti verdi (bkz. Matta 15;32-39). Bilinmeyeni bilen Mesih çocuğun içindeki gizleri tanıdı. Kuşkusuz, ademoğlu Yaratan’ın en parlak yapıtıdır; ama doğuşta cılızdır, desteğe muhtaçtır. Büyüyen çocuk bir hayranlık alemidir. Mesih’in öğrettiği betimsel gerçek işte budur: Günahlı insan yeniden (yukarıdan) doğuşla Tanrı hükümranlığına giriş yetkisi alsın, kavuştuğu ruhsal yaşamda hiç duraksamadan gelişsin, herkese yararlı olsun. „Yeni doğmuş çocuklar gibi sağduyuyla uyumlu, katkısız sütü özleyin. Öyle ki, kurtuluşta gelişesiniz“ (I Petros 2:2).
Çocuğun en sevinçli anı bir armağan alışındadır. Onu evirir çevirir, gönencini sağa sola belirtir. Böylelikle armağana sahip olmanın derin coşkusunu hiç çekinmeden herkese gösterir. Göksel Baba da göksel armağanıyla insanı ihya etmek ister, çocuk hayranlığıyla ve imanla buna sarılacak insanı bekler. O’nun karşılıksız armağanı arınma, sonsuz yaşama kavuşmadır. „Çünkü iman ederek kayrayla kurtulmuş bulunuyorsunuz. Bu kendi başarınız değildir, Tanrı armağanıdır“(Efesoslular 2:8). İnsanı seven Tanrı verdiği güvenliği şöyle dile getirir: „Kurtuluş kuyularından sevinçle su çekeceksiniz“ (Yeşaya 12:3).
Çocuk armağanı kucaklar, yüreği sevinçten hoplar. O armağanı verense içinde tatmin olur. Tanrı günahlı cana üstün kayrasını içtenlikle uzatır: „Susayan herkes, parası olmayan; sulara gelin…“ (Yeşaya 55:1). Armağan var gösterişsizdir, başkası da çarpıcı ve pahalıdır. Krallar krallara gözleri büyüleyici armağan verir. Ama Tanrı’nın düşük muhtaç ve mahkum insanlara sunduğu armağan hiçbir değerle ölçülemez. İnsan soyuna bir bebek olarak doğan İsa’nın haçtaki kurtarmalığıyla sağlanan armağan imanla değerlendirilince tanrısal kayra varlıkta yeni doğuşu bütünler, günahları siler, sonsuz güvencesini belirgin eder. „İman nedir? Umulanların güvencesi, gözle görülmeyenlerin kanıtı“ (İbraniler 11:1).
Ama dikkat et. Tanrı’ya inanmak O’nun varlığına şahadet etmek değildir! Buna şeytanla cinleri bile inanır, hatta titrer. Ne var ki, onlar cehennem kütüğüdür. Kutsal Söz şunu vurgular: „Tanrı’ya yaklaşanın kendisini arayanları ödüllendirdiğine iman etmesi gerekir“ (İbraniler 11:6). Tanrı’nın eşsiz armağanına imanla yaklaşıp çocuğun sevinciyle ona sahip çıkmak mı gerekir, yoksa onu tepmek mi? Göksel sunu şüpheyle, acabalarla, direnişlerle, tepmekle karşılaşınca cana yarar getiremez. Tanrı hükümranlığı şüphecileri etkileyemez. Bu ilişkide çocuğun büyüğe öğretebileceği dersler çoktur. İsa sözüne şunu da ekledi: „Şu küçüklerden birini aşağı görmemeye dikkat edesiniz. Size diyorum ki, göklerde onların melekleri göksel Babamın yüzüne sürekli bakarlar“ (Matta 18:10).
Çocuk verilen vaatlere sarılır. Bireyin sözünü tutmayıp küçüğü düş kırıklığına uğratması üzücü darbedir. Tanrı insana vaatleriyle yaklaşır: „Tanrı’nın tüm vaatleri Mesih’te ‚evet‘ ini bulmuştur“ (II Korintoslular 1:20). O’nun vaatlerine diri imanla sahip çıkılır. O verdiği her vaadi gerçekleştirir. Kişi tutmadığı vaatlerin üzüntüsünü çeker mi? Belki! Tanrı’nın vaatleriyse verildiği anda gerçekleşir. O’nun yalan bilmeyen iyiliği herbirini tümler. Çocuğun büyüğün Kutsal Kitap’a doğrulup vaatleri bulmaya çalışması canı ihya eder. Kızın erkeğin Tanrı karşısında üstün değerini küçük yaştan onlara öğretmeyen görevini yapmıyor.
Suriye ordularının başkomutanı Naaman’ın evinde savaş sırasında tutsak edilmiş bir İsrail kızı vardı. Naaman cüzam illetiyle boğuşuyordu. Kızcağız diri Tanrı’nın bağlısıydı; evin hanımına Tanrı’dan söz etti: „İsrail ülkesinde Tanrı mucizeleriyle bilinen yüce bir peygamber var. Ne iyi olurdu, efendim Elişa peygamberin önünde olsaydı!“(II Krallar 5:3). Putlara tapan başkomutanla eşi etkilendi. Naaman katırlarını eşyalarla, giysilerle yükleyip Elişa’nın yurduna giden yolu tuttu. İlkin direndi ama sonradan peygamberin basit önerisine uydu, Erden Irmağı’na yedi kez daldı, ardından sağaldı. Peygambere ödemede bulunmaya kalkınca Elişa Tanrı armağanının karşılıkla verilmediğini ona vurguladı; hiçbir şey almadı. Naaman Tanrı bağlısı oldu, sapasağlam evine döndü.
Bu olayda imanla yöneltilen bir kız komutana sağlıklı armağanı tanıttı. Göksel sevgi büyüğü küçüğü böyle bir armağanla coşturur. Bu olay seni de yüreklendirsin. Tanrı’ca kurtuluş ve yeni yaşamla donatılan, armağanı değerlendiren, geçerliliğini herkese bildirendir. Göksel sağlayış kendine özgüdür; hem şimdiyi hem de sonsuzu kapsar. Günahtan arıtır, cana özgür kılınmış sürekli güvenliği verir. Kurtarıcı Tanrı bunu İsa Mesih’in kurtarmalığıyla sana da sunuyor. Alçakgönülle, imanla onu kabul etmek sağduyu yöntemidir.